“Kendini ezdirme ayaklarının üzerinde dur.”
Geçmişte ” Gelinlikle gidilip kefenle çıkılan” evliliklerin yerini şimdi ” Kendini ezdirme ” ifadesi almıştır. Gelinlikle girip kefenle çıkma fikri evlilikte nasıl bir facia yarattıysa, bunun tam zıddı olan “kendini ezdirme” fikri de evliliğin temeline konan bir dinamit gibi her an patlamaya hazır bir bomba görevini yerine getirmektedir. Zira “ezildiği inancına” sahip kimse karşılaştığı her olumsuzluğu kendisine yapılan bir haksızlık ve bu haksızlık karşısında kendini ezik olarak göreceği için bu durumu kabullenmemek adına her karşılaştığı sorunda ilk söylediği söz
” Ayrılalım ” olmaktadır. Hele bir de kadın, her şeyi alttan alıp idare etmeye çalışan pasif bir anneye sahipse. Annesi gibi olmamak adına bunalıma girerek olayları sağlıklı değerlendirememektedir. Evlilikte şimdide yaşadığı olumsuzluğun derecesi %50 ise bunu % 100 olarak algılayıp geçmişin acısıyla şimdiye tepki verebilmektedir. Zihnimizin arkasında sabit duran ” Boşanma fikri ” tohumlarını geçmişten alıp günümüze meyvelerini veren bir ağaç gibi kendini göstermektedir.
Her evlilikte sorunlar, çatışmalar yaşanır. Hele bu evliliğin ilk yıllarındaysa. Günümüzde evlilik yaşı 22-35 arası olduğu için bireyler kendi kişiliklerini oturtup bir araya gelmektedirler. Aslında kişiler kendinin farkında olup, sınırını bilse, karşı cinsi birazcık tanısa ve ilişkide sağlıklı iletişim kurulabilse sorunlar daha kolay çözümlenebilir. Ancak biz toplum olarak sağlıklı iletişim kurmada çok yetersiziz. Ya kendimizi yeterince ifade edemiyor ya da muhatabimizi duymuyor/dinlemiyoruz. Çözüm aramak yerine suçlamayı, şikayetlenmeyi, söylenmeyi, onaylanmayı bekliyoruz. Bu yüzden sorunlarımızı muhatabımızla değil başkalarıyla paylaşıyoruz. Oysa sorunlarımızı muhatabımızla paylaşabilmek çözümü kolaylaştıracaktır. Eşinizle yaşadığınız sorunu annenizle/başkasıyla paylaşmaya devam ettiğiniz sürece eşiniz ile güvenli bir ilişki kuramazsınız. Her geçen gün birbirinizden daha da uzaklaşır, birbirinizi daha fazla yanlış anlarsınız.
İlişkide beklentilerimiz temel ihtiyaçlarımiz vardır. Tıpkı bedenimizin uykuya, hareket ve beslenmeye nasıl ihtiyacı varsa evlilikte de ilişkimizin duygusal ve fiziksel ihtiyaçları vardır. Hem kendimizin hem de eşimizin ihtiyaçlarını görebilirsek daha az sorun yaşarız. Çünkü sorunlar ihtiyaçlardan kaynaklanır. Sevilme ihtiyacı, anlaşılma ihtiyacı, önemsenme ihtiyacı, farkedilme ihtiyacı, ait olma ihtiyacı, sahiplenme ihtiyacı, sahiplenilme ihtiyacı vs. Bunlar ne kadar tatmin edilebilirse o kadar mutlu ve huzurlu hissederiz. Ancak herkesin sevilme dili farklıdır. Bu anlamda dillerimizi keşfetmeli ve ifade etmeliyiz. ” Ben söyledikten sonra ne anlamı var “ dememeliyiz.
Evlilikte boşanmaktan en çok bahseden kişi bundan en çok korkan ve bunu en çok istemeyen kişidir.
Zihnimizin arkasında bulunan boşanma fikri her kavgada ön plana çıkıyor ve ” yeter artık hiçbir şey değişmeyecek boşanalım ” diyorsanız bilin ki hiçbir şeyin değişmeyeceğine olan inancınız her şeyi sabit kılacaktır. Siz böyle baktığınız ve inandığınız sürece evet hiçbir şey değişmeyecektir. Çünkü değişime inanırsanız görebilirsin, inanmadığınız bir şeyi göremezsiniz. Ve bu inancınızı size muhatabınız/eşiniz değil kendiniz sağlayacaksınız.
Eğer zihnimizin arkasında boşanma fikri varsa bu fikirden kurtulmalıyız.
Kişilik, davranış, tutumlar elbette kolay şekil almaz ancak zaman içerisinde dönüşebilir. Etki tepkiyle değişir, baskıyla değişir, acıyla değişir, korkuyla değişir, sevgiyle değişir. İnsan şekil alan bir varlıktır, statik değil dinamiktir.
Evlilik benliğimizi keşfedebilme ve değişip dönüşebilme sürecinde bize zemin hazırlar. Evlilikte kendimizin zannettiğimizden daha fazlası olduğunu görürüz. Dışarda dört dörtlük başarılı, olgun, saygın, anlayışlı iken evlilikte nasıl duyarsız, zalim, bencile dönüşebildiğimizi görürüz. Hem eş olma hem de ebeveyn rolünde ne kadar da farklılaşmaktadır sürecimiz.
Eğer eşiniz asla hatasını kabul etmiyor sizi dinlemiyorsa onunla sözel iletişim kurmak yerine davranışsal iletişime geçin. Tavır ve davranış olarak kendinizi ifade edin, onda merak ve kaygı oluşturun. Sizi merak edip kaygilanmadiği sürece dinlemeyecektir.
Anlamak konusuna gelince anlaşılmak için önce anlamaya çalışın. Doğru ve objektif değerlendirmek ilişkilerde çok zordur. Hepimiz yaşadıklarımıza kendi yüklediğimiz anlamları okuruz. Nasıl bakarsak öyle görürüz kişileri ve ilişkileri. Bu yüzden bakış açısını değiştirmemiz çok önemlidir.
Evlilikte değişen sadece eşimiz değil aynı zamanda kendimizdir.
Değişen ben ile birlikte sorunlara yaklaşımımız eşinizden çok farklı olabilmektedir. Örneğin ben o sorunun içinde boğulurken eşim onu sorun olarak bile görmemektedir. Oysa flört dönemi her şey harika gidiyordu ne oldu da evlendikten sonra bu hale geldi? Eş olunca hangi ebeveynimizin rolünü üstlendik ? Kimi rol model aldık ve otomatik olarak taklit etmeye başladık. Bu kim ? Biz miyiz, yoksa ebeveynlerimiz mi? İyi bakalim ve ayrisalim. Eğer ayrisamaz ve kendimiz olamazsak ilişkiyi sağlıklı devam ettiremeyiz.
Sadece eşinizi suçlamayın, sorunun içinde nasıl rol aldığınıza bakın. Aktif mi, pasif mi? Sorun çıkaran mi, aman sorun çıkmasın diyen mi, güvenen mi, güvensiz mi?
Rol değiştirin. Hep aynı rolde kalırsanız hep aynı şeyle karşılaşırsınız. Eşinizin değişmesi için değil kendinizi keşfetmek ve dönüştürmek için çabalayin. Aksi halde ömür boyu boşuna kürek sallarsiniz.
Sağlıcakla kalın…
Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog/ Psikoterapist/ Aile Danışmanı
Psikodrama Co Terapist